10 Ağustos 2020 Pazartesi

Kumların Kadını - Kobo ABE


KUMLARIN KADINI
KOBO ABE

“ Savaş sonrası Japonyanın önde gelen romancılarından “
Evet, yazarın tarzı okuduğum diğer geleneksel japon yazarlardan farklı lakin romanda kadına bakış açısı hala geleneksel sanki biraz Tanizakimsi (!) ama yine de japon literatürünün geleneksel kalıplardan silkinmeye başladığı bir geçiş dönemi yazarı diyebilirim zannımca (burada hemen belirteyim edebiyat alanında ne bir otoriteyim ne de akademik olarak bir edebiyatçıyım,  evelallah sadece okuyucuyuz ve japon edebiyatına meraklıyım açıkçası)

Kitabı okurken başlarda garip bir şekilde sisifos çağrışımları oluştu gözümün önünde netekim sisifos yunan mitolojisinde ölüler diyarı hadesten kaçmayı başarabilen üç kişiden biridir ama bundan ziyade kitaptaki kum küreyicisi kadınla ilişki kurduğum sisifosun çarptırıldığı bir kayayı bir dağın tepesine çıkarma görevi ama taş son kertede geri yuvarlanacaktır romanımızda ki kadında böyle kaderimi kabullenip heryerden uçan kaçan düşen kumları küremektedir ama kitabın sonlarına doğru sisifosun kayasından farklı olduğunu anlıyoruz amma ve lakin bu kadar anlatma yeterli deyip uzatmıyoruz …

Yukarı da anlattığım köyün yerlisi kadın namı diğer kitaba isim veren kumların kadını lakin neden kumların kadını onu tam sökemedim çünkü kitapta birde erkek var aslında isyan eden, kaçmaya çalışan, planlar kurup sohbeti döndüren hep erkek. Belki de yazar kitap boyunca kadın-erkek eşitsizliğini böyle dengelemeye çalışmış…

Roman kasvetli, hep bir hapsolmuşluk ve bu doğal ve bir o kadarda garip hapisten başarısız kaçma girişimleri yine de herşeye rağmen kaptırıp gittim üç günde bitti kitap, özellikle japon literatüründen hoşlananlar için güzel bir okuma …



4 Ağustos 2020 Salı

Üç Köşeli Dünya - Natsume SOSEKİ

“ dağ patikasını tırmanırken şöyle düşündüm;
Sadece aklın istikametinde hareket edersen insanlardan uzaklaşırsın. Duygularınla hareket edersen sürüklenirsin. Ruhunu açarsan ve dilediğin gibi yaşamazsan sıkışırsın. Nasıl bakarsan bak insanlarla yaşamak zordur. Bu zorluk arttıkça insanlardan uzaklaşmak ve sakin bir yerlere gitmek istersin. Nereye gidersen git bu zorluğun seninle geleceğini anladığın zaman şiir doğar, resim can bulur. “

Kitap birebir bu paragrafla başlıyor ve doğrusu okuyucuya daha kitabın başından bir Osmanlı tokadı atıyor …

Bir yol romanı; yol derken filmlerde ki gibi road trip değil, içsel bir yolculuk bir arayış bir resim bir şiir belki kent yaşamının hızından kurtulup bir parça huzur …
Okuması bayağı keyifli insana büyülü bir huzur aşılayan harika bir kitap. Kahramanımız bir ressam ve şair olduğundan  olsa gerek düşünceleri, fikirleri geleneksel değil tabi ki …

“ bu hayatta yirmi yıl yaşadıktan sonra dünyanın yaşamaya değer bir yer olduğunu anladım. Yirmi beş yıl yaşadıktan sonra aydınlıkla karanlığın bozuk para gibi iki taraflı olduğunu, ışığın vurduğu yerde mutlaka gölgeninde olacağını anladım. Otuzuncu yılımı yaşadığım şu anda ise şöyle düşünüyorum;
Mutluluk arttıkça hüzünde iyiden iyiye artar. Keyif hissettikçe çekilen acı büyür. Bunları ayırmaya çalışırsan hayatın akışı bozulur. Bir araya getirmeye çalışırsan başarısız olursun. Para önemlidir. Ancak senin için önemli şeyler çoğaldıkça, kaygılar uyku sırasında dahi seninle gelmez mi? Aşk mutluluktur ancak bu mutlu aşk ağırlaştıkça ve taşınması zorlaştıkça insan aşksız geçen zamanlarını daha bir sever hale gelmez mi? “

Klasik bir Natsume Soseki alıntısı/aforizması yoksa lakırdısı mı desem kitap böyle pek çok paragrafla dolu …
Dedim ya bir arayış, ne arıyoruz neyi arıyoruz? Kahramanımız belki de ne olduğunu arıyor onunla beraber bizde arayalım. Netekim Mevlana ne demiş: arayanlar bulanlardır …

Tam da arayış hikayelerinden hoşlananlara göre bir kitap ….
İnsan beşer şaşar bir varlıktır, arada sırada rotadan şaşar kürekçi !
Ve aramaya başlar, topla gel yapması lazımdır, misal; fırtınayı aşmak zordur ama bir aştın mı pür-ü pak devam edersin yoluna ….
Bir daha ki fırtınaya kadar kürekleri namaste çekiyoruz kürekçi …
Eyvallah !