21 Eylül 2020 Pazartesi

1793 Kurt ve Bekçi - Niklas NATT OCH DAG

 

Kitap dört bölümden oluşuyor. İlk bölüm, yani 150 sayfa biraz sıkıntılı ilerledi. Karışık geldi bana. İkinci bölüme geçince gerilim dolu satırlara yavaş yavaş ilerlediğimi fark ediyorum o an. O karanlık atmosfer sarıyor etrafımı. Dehşet ve vahşet girdabına sürüklenirken, o zaman anlıyorum iyi bir yazarla karşı karşıya kaldığımı. Kötülük her yanımı sarmış durumda. Hikayede rahatsız bir şeylerin geleceğini tahmin ediyorum ama bu kadarı çok fazla. Ara verip derin nefes alıp veriyorum. Başım dönüyor. Klostrofobik bir hava var ortamda. Nefes almam zorlaşıyor. Karakter gibi sıkışıyorum o an. Bunu tahmin etmiştim, kitabın başında anlamıştım rahatsız bir şeylerin beni beklediğini. Saf kötülük akıyor sayfalarda. Tüylerim diken diken oldu bu yüzden. Uzun zamandır okuduğum gerilim kitaplarında bu etkiyi hissetmemiştim. Daha derinlere indikçe zihnim bu tiksindirici cümlelerden kaçmak için yanıp tutuşuyor. Beni tedirgin etti. Beni ürküttü. Midemi bulandırdı. Dehşete düşürdü...

Kitabın ilk 150 sayfasını sabırlı bir şekilde okuyun. Asla pes etmeyin. Sonra kötülük dolu bir ortama adımınızı atın ve insanların ne kadar vahşi, ne kadar kötü olabileceğine şahit olun.

Kitabı tavsiye eden arkadaşın
bu yorumunu hiç değiştirmeden buraya alıyorum, dediği gibi ilk bölüm klasik polisiye bu bölümü atlattıktan sonra kitap gerçekten çok sarıyor ilk bölümde ne kadar kitabı yarım bırakma fikri beyninizin kıvrımlarında oluşmaya başlıyorsa da ikinci bölümden sonra işin içine gotik korku öğeleri karışıyor ve o oluşmaya başlayan kitabı yarım bırakma fikri yavaş yavaş siliniyor hatta ikinci bölümün sonuna gelince o fikir tamamen kayboluyor.

Hımmm; düşündüm de gotik korku demeyelim Lovecraft’ la boy ölçüşemez çünkü, gerilim diyeli fakat biraz gotik öğelerde var. Yazar kitaba biraz gülün adı havası katmış yani elbet ikisi çok farklı bence fakat arka planda ortaçağ Avrupası olması açısından benzer. Birde kitabı kötülemek gibi anlaşılmasın da, biraz tutarsızlıklarda var lakin ödül almış bir kitap sonuçta bence o tutarsızlıklar çeviriden kaynaklanıyordur…

Mesela;

· Asfaltlanmamış köy yollarından bahsediliyor

· Disko pistinden bahsediliyor

Kitabın geçtiği dönem 1700 lerin ortaçağ Avrupası hangi yola asfalt dökülüyor, hangi pistten bahsediyorsunuz derler adama, neyse ki bunlar az ama benim gözüme battı açıkçası …

Bu ufak tefek hataları saymazsak kitap oldukça sürükleyici, okuduğuma pişman değilim gerilimseverlere gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim …

namaste çekiyormuyuz kürekleri kayıkçı ?

Öyle mi, ok...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder